GİZLİ BAHÇE – FRANCES HODGSON BURNETT

379

Size yine muhteşem bir kitapla geldim. Normalde çok fazla klasik eser okumayı sevmem. Ama bu kitap birazcık klasik eserlere karşı bakış açımı değiştirdi. 274 sayfa, orta kalınlıkta bir kitap. Heyecanla hemen anlatmaya başlıyorum.

Önce yazardan bahsedeyim. Frances Hodgson Burnett 1849 yılında Manchester’da dünyaya geldi. 1865’te ailesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. Yazı hayatına 1870’te Amerikan dergilerinde yayımlanan hikayeleriyle başladı. İlk olarak 1877’de yayımladığı That Lass o’Lowrie’s adlı eseriyle ünlendi. Little Lord Fauntleroy (1886) ise hem roman olarak hem de tiyatroya uyarlanmış haliyle beğeni kazandı. Çağının en önemli romancılarından biri olan Burnett, kırkı aşkın eseriyle erkek yazın dünyasında güçlü ve romantik bir kadın olarak var olmayı başarmıştır. (Kitabın arka kapağından alıntıdır.)

Şimdi kitabın arkasındaki anlatım ile kitabı yorumlamaya başlayacağım.

‘İngiltere’nin uçsuz bucaksız fundalık arazilerinden birinde yer alan Misselthwaite Malikanesi, kapısı kilitli yüz odası, geceleri duyulan tekinsiz ağlama sesleri ve duvarlarla çevrelenmiş bahçeleriyle birlikte değişim, kurtuluş ve arınma temalı bir hikayeye ev sahipliği yapar. Frances Hudgson Burnett’ın Gizli Bahçe’si, Victoria döneminde tasvir edilen gelenekselleşmiş yetim çocuk imgesini başka bir noktaya taşır. Oliver Twist, Jane Eyre ya da Heidi gibi munis, utangaç ve sinik bir karakter olmayan Mary Lennox, şımarık, bencil ve kimi zaman da şiddete meyillidir. Onun kendini tanıyıp sömürgeci bir kültürde yetişmenin etkilerinden sıyrılma yolculuğu, anahtarı toprağa gömülü bir bahçe kapısının açılmasıyla başlar. Mary’nin kendisi gibi sevgisiz bir çocukluk geçiren kuzeni Colin’in onu çepeçevre saran buhrandan kurtulmasının sırrı da aynı kapının ardında gizlidir.

1911’den beri sayısız çocuğu ve yetişkini ağırlayan Gizli Bahçe, günümüzde çocuk edebiyatı kanonuna dahil edilse de ilk olarak hedef kitlesi yetişkinler olan bir dergide tefrika edilmiştir. Yazarın Britanya’nın sömürgeci politikasına, dönemin çocuk yetiştirme yöntemlerine ve biçilmiş cinsiyet rollerine yönelttiği eleştirilerin yanı sıra, holistik tıp yanlısı yaklaşımı da hala güncelliğini korumaktadır.’

Kitabı ilk elime aldığımda klasiklerde hep olduğu gibi dram olacağını düşündüm. Ailesini kaybedip amcasının yanına yerleşen 5-6 yaşlarında bir kız çocuğu… Ancak okudukça hiç öyle olmadığını gördüm. Mary, Colin, Dickon birbirinden farklı üç çocuk. Bu 3 çocuk hiç ummadıkları anlarda birbirlerinin hayatlarına girmiş ve bir şekilde hayatları birbirine bağlanmış.

Mary zaten istenmeyen bir çocukmuş ve ailesi ölünce tüm hizmetkarlar onu terk edip gitmiş. Henüz 6 yaşında hem yetim hem öksüz kalmış. Amcasının evine göndermişler. Amcasının evine adapte olmasına en çok yardımcısı destek olmuş. Yardımcısı-dadısı ona kendi ailesinden, evinden bahsetmiş. Sonra kardeşi ile tanıştırmış. Bu minik kız amcasının bahçesinde çok gizli bir yer keşfetmiş. Aynı zamanda amcasının evinde yaşarken kulağına gelen ağlamaların sahibini aramış Mary ve kuzeni ile karşılaşmış. Kuzeniyle güzel bir arkadaşlık kurmuş.

Dram tarzı olan bir kitap, mutlu sonla bitti. Mutlu sonla biten kitaplara hasret kalmışım, bunu çok sevdim. İçimdeki çiçek soğanlarını filizlendirip yavaş yavaş açılmalarını sağladı. Bende kendi içimdeki gizli bahçeye ulaştım sanki. Sizde okuyunca aynı şeyi hissedeceksiniz eminim. İçinizdeki çocuk sevinç çığlıkları atacak. Bence ailecek okuyabilirsiniz. Okuduktan sonra bana dönüş yapmayı unutmayın, kitapla ilgili sohbet ederiz :J

Önceki İçerikTEKİRDAĞ’DA GEZİLEBİLECEK YERLER
Sonraki İçerikBERLİNLİ APARTMANI (YAPRAK ÖZ)
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?