ÖĞRETMENLİK ANILARIMDAN PART-1

1449

Bu yaşta bir öğretmen olmak hem gurur hem de heyecan veriyor. Herkes yapamazsın derken başarabildiğim için. Şimdi ilk hedefim de devlet okulunda kadrolu öğretmen olmak, inşallah.

Bu sene 2 yaşından 18 yaşına kadar öğrencim oldu. Her birini ayrı ayrı çok sevdim. Bu yazımda ilkokul ve anasınıfı öğrencileriyle olan anılarımdan bahsetmek istiyorum.

Anasınıfına ilk girdim. Onlar beni tanımaya çalışıyor ben onları. Nasıl mutluyum anlatamam. Hepsinin yanaklarını sıkıp ısırmamak öpmemek için zor tutuyorum kendimi. Güzel bir anlaşma ile başlayalım dedim. Onlar etkinlikleri yaparlarsa bende istedikleri çizgi filmi açacaktım. Çok kalabalıklardı ve küçüklerdi. Bu yüzden ısrar etmek üzmek istemiyordum. Hepsi güzelce yaparken bir kız öğrenci yapmıyordu. Yanına yaklaşıp neden yapmadığını sordum yapmayacağım diye bağırıp sınıftan çıkmaya çalıştı. Hemen kapının önüne atlayıp çıkmasını engelledim. Birden bağırmaya başladı bana yaklaşma dokunma diye. Neler olduğunu anlamadım ve şok oldum. Çocuğa hiç dokunmamıştım zaten. O bağırınca sürü mantığı ile tüm çocuklar aynı tepkiyi verip bağırmaya ağlamaya başladılar. O anda anasınıfı öğretmeni geldi. Çok tatlı bir kadındı ve benden çok daha deneyimliydi. Güzelce sakinleştirdi sınıfı. Ben hala şoku atlatamamıştım. Çocuklar olmasa ağlayacaktım. Sevgi ile yaklaştığım öğrencilerimden birisi bana yaklaşma diye bağırmıştı. Kendimi ne kadar kötü hissettiğimi tahmin edemezsiniz. O sıra ders bitti. Anasınıfı öğretmenimizle dışarı çıktık. Ben dokunmadım diyerek savunmaya geçtim çünkü bir çocuğa asla zarar vermezdim. Hoca direk sakin olmamı zaten sınıfta kamera olduğunu ve o öğrencinin herkese aynı sorunları çıkardığını söyledi. O an çocuk açısından çok üzüldüm. Kim bilir o minicik yaşında neler duymuş, görmüş ki bana yaklaşma dokunma diye bağırıyor. Bu dersten sonra ona daha çok şefkat göstermeye başladım ve her derse girdiğimde ilk bacağıma sarılan o olmuştu.

Çocukların dünyasında minik bir yer edinmek benim için çok kutsal. Öğretmenler olarak nöbet tutuyorduk katlarda. Bir kış günü kantin-yemekhane katında nöbetçiydim. Kış olduğu için ilkokul öğrencilerini çok bahçeye oynamaya göndermiyorduk. Bundan dolayı genelde kantin katında oluyorlardı. Bazen bende onlara katılıyordum. O katta yere yapılmış büyük bir dünya haritası vardı. Ben ülke söylüyordum onlar bulmaya çalışıyordu. O zaman korona yok tabi. İlk bulanla sarılıyoruz, seviniyoruz. Bir tanesi dedi ki “Öğretmenim yarında oynayabilir miyiz?” “Ben nöbetçi değilim ama haftaya oynayabiliriz.” dedim. “Seni o kadar çok seviyorum ki hep sarılmak için ülkelerin yerini ezberleyip geleceğim.” dedi. O an kalbim nasıl güzel bir hisle doldu anlatamam. “Bende hepinizi çok seviyorum, her zaman sarılabiliriz.” dedim. Kocaman sarıldık hepsiyle birlikte.

Onların sevgi ile yaklaşması o kadar güzel ki… İlkokul gruplarında genelde kağıtlardan etkinlik hazırlayıp götürüyordum. Arkalarını bilerek boş bırakıyordum çünkü resim çizmeyi çok seviyorlar. Genelde etkinlik bittikten sonra o kağıtlar bana çizilmiş resimler olarak geri dönüyordu. Renkli kalpler, el ele tutuşmuş öğrenciler, gökkuşakları… Dersten çıktım, öğretmenler odasına geçiyordum. Teknoloji öğretmenimm diye bir ses duydum. Evet teknoloji öğretmeni olmuştum onların gözünde. Birçok isim takmışlardı. Robot öğretmeni, bilişim öğretmeni, kulüp öğretmeni… Hepsinde ben olduğumu anlıyordum. Belli bir süre sonra alıştık birbirimize. Karşılaştığımız anda koşarak birbirimize sarılıyorduk. Okulumuzda ilkokul ve anaokulu için sabah kahvaltısı ve ikindi beslenmesi vardı. Bana da süt getiriyorlardı. O ikindi beslenmesinde ne varsa; kek, börek, kurabiyeden bana da geliyordu. Bana o kadar değerli geliyordu ki. Etkinlikler bitince sevdikleri çizgi filmlerden izliyorduk. Bir sınıfta film açtım. Charlie’nin Çikolata Fabrikasıydı adı. Tonton bir öğrenci vardı. Öğretmenimm canım çok çikolata çekiyor teneffüste yesek olur mu dedi. O kadar şekerdi ki görmeliydiniz.

Üçüncü sınıflarda çok zeki bir kız öğrencimiz vardı. Etkinlikleri hep bitirip yenisini isterdi. Her öğretmenini gördüğünde sarılırdı. Bir gün yanıma oturdu. Kocaman gözlerini gözlerime dikip “Öğretmenim ben niye hep öğretmenlerime sarılıyorum biliyor musunuz?” dedi. “Neden bitanem?” dedim. “Çünkü benim çok sevdiğim bir öğretmenim öldü. Size doya doya sarılmak istiyorum yanınızdayken.” dedi. Hemen sarıldığımız için dolan gözlerimi görmemişti. O minik kalbi nasıl bir acıyı hissetmişti. Elimde bir sihirli değnek olsa tüm çocukların acılarını içlerinden alabilmek isterdim. Bazen acılara merhem olmak da gerekiyormuş öğretmen olunca. Hep gülücük dolu değilmiş maalesef. Mutlu anların yanında acıları da varmış.

Bir gün yine nöbetçiyim. Birkaç minik koşarak yanıma geldi. “Öğretmenim seni öpebilir miyim?” deyince gülüp tabi, dedim. Minik minik buseler kondurup sarıldılar. Bir tanesi öptükten sonra dedi ki “Senin yanakların çok tatlı benimkiler de seninki kadar tatlı mı?” , “Çok daha tatlı.” dedim. Beraber gülüştük. Sonra teneffüsleri bitmeden oynamak için gidiyorlardı. Aralarından birinin dediği cümle kulağıma takıldı. “Sanırım öğretmen çok şeker yemiş ondan bu kadar tatlı.” O masum düşüncesiyle yüzümde oluşan tebessüm hala düşündüğümde oluşuyor. Siz ne kadar sevgi verirseniz çocuklar bunu hissedip ona göre davranır. Bu sene bunu çok iyi anladım. Önce korku ile yaklaşıyorlar ancak sevginizi hissettikçe onlarda size kalbini açıyor. Lütfen sizde kızmayın, kırmayın, üzmeyin sadece sevin.

Önceki İçerikORTODONTİ TEDAVİ – DİŞLERE TEL TAKTIRMAK
Sonraki İçerikMUCİZEVİ KAHVE
Adım İrem Gül. Bilgisayar öğretmeniyim. Tam bir başak kızıyım. Hayatı benim açımdan görün istedim ve bu bloğu açtım. Dünya’ya İrem’in penceresinden bakmaya hazır mısın?