“Fawkes bir anka kuşudur, Harry. Ankalar ölme vakti gelince alev alırlar, sonra da küllerinden yeniden doğarlar. Gözünü üstünden ayırma…” Harry hızla geri dönünce minicik, buruş buruş, yeni doğmuş bir kuşun kafasını küllerden uzattığını gördü. Küçük kuş, yaşlı olanı kadar çirkindi denilebilir. “Onu bir Yanma Günü’nde görmen ne yazık,” dedi. “Genellikle çok yakışıklıdır: Harikulade kırmızı ve altın rengi tüyleri vardır. Büyüleyici yaratıklar bu anka kuşları. Çok ağır yükler taşıyabilirler, gözyaşlarının iyileştirici gücü vardır ve çok sadık hayvanlardır.” … İşte ben tam bu kısımla anka kuşuna merak duymaya başladım. Biraz araştırdım.
Birçok mitolojide bulunan bir kuş. Kimi kaynaklarda 30 kuşun birleşiminden oluşan eşsiz bir kuş diye bahsediliyor. Hatta biraz daha detay vereyim. Anka kuşu Kaf Dağı’nda yaşarmış. Bu kuşa ulaşmak için yola çıkan bir grup kuş, 7 tane vadiden geçmek zorundaymış. Bunlar; aşk, marifet, istek, istisna, tevhit, şaşkınlık ve yok oluş vadileriymiş. Kalabalık olarak yola çıkan bu kuşlar, her vadiden geçerken o vadinin büyüsüne kapılan birkaçını kaybetmişler. Yedinci vadinin sonunda 30 tür kalmışlar. İşte bu efsaneye göre anka kuşu 30 türün birleşiminden oluşan bir kuşmuş. Başka bir efsaneye göre bir pehlivanın oğlu olacakmış. Çocuk albino doğunca pehlivan çocuğu ortadan kaldırmaya karar vermiş. Bir dağın tepesine bırakmış. Çocuğu anka kuşu bulmuş ve yuvasına götürmüş. Onu büyütmüş. Pehlivan oğlunun büyüdüğünü rüyasında görmüş. Kuş pehlivanın oğlunu almaya geldiğini görünce çocuğa olan biteni anlatıp babasına gitmesini söylemiş. Anka, çocuğa, kanadından bir tüy verip sıkıntı yaşadığında bunu yakarsa yanına yardıma gelebileceğini eklemiş ve ayrılmışlar. Gün geçmiş, devran dönmüş bu çocuğun eşi hamileymiş. Doğumda çok sıkıntı olacağı belliymiş. Çocuk kuşu çağırmaya karar verip tüyünü yakmış. O da gelip doğumda anne ve bebeği korumuş. Bir başka efsane tanımında ankanın kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığı, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. Onun iyiliksever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırmış. Kimi kaynaklarda anne olarak görülmüş. Bir başka kaynakta hem suyu hem ateşi simgelediği düşünülmüş. Her kültürde farklı isimlendirilmiş. Simurg, anka, zümrüd-ü anka gibi isimler verilmiş. Türk mitolojisinde de tuğrul kuşu veya hüma kuşu denilmiş. İsimleri gibi çizimleri de birbirinden farklı, kimi aslan pençeli kimi köpek başlı çizilmiş. Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da resmedilmiş. Genelde rengarenk veya kırmızı renkle boyanmış.
Bu şekilde daha birçok bilgi var internette, herhangi bir adını yazmanız yeterli oluyor. Ben okudukça kuşa hayran kaldım. Çünkü tüm efsanelerde, mitolojilerde yüce görülmüş. O hep iyi, güzel olmuş. O hep korumuş kollamış. Bence en efsane özelliği ise en zor zamanlarında kendisini yakıp daha sonra küllerinden doğmasıydı. Ben bu özelliğini öğrenince kendime çok yakın hissettim. Aslında bizde hayatta genelde böyle değil miyiz? Ayakta durabilmek ve hayatımıza devam edebilmek için böyle olmalıyız. Ben böyle olmaya çalışıyorum. Beni yıkan her durumda aynı şekilde tekrar ayağa kalkmaya inandırıyorum kendimi. En kötü anlarımda düzeltmek tamamen benim elimdeymiş gibi düşünüp kendimi tekrar uyandırıyorum. Tabi ki Allah’a ve kadere inanıyorum, her şey isteklerimiz doğrultusunda gerçekleşemez. Ancak biz kendimize inanmazsak hiçbir isteğimiz, hedefimiz gerçekleşmez. Ve her yıkıldığımızda aklımıza anka kuşunu getirip ayağa kalkmamız lazım. ANKA KUŞU OLUN, DAİMA YIKILMAYIN KÜLLERİNİZDEN YENİDEN DOĞUN!








